Ortaçağ'da Kadın Olmak

Kadın olmak, bazı çağlarda sadece var olmakla suçlu olmak demekti. Hele ki Ortaçağ’da… Saçının teline dolanan rüzgâr bile halkın gözünde bir alametti: “Bakın, bu kadın farklı. Tehlikeli olabilir.” Oysa belki o kadın yalnızca sessizce oturup gökyüzüne bakıyordu. Belki bahçesindeki otları seviyordu; kimyonun, adaçayının, kekiklerin kokusunu. Ama hayır… O kokular halkın burnuna büyü gibi geldi. Çünkü bir kadının doğayla bu kadar içli dışlı olması, onun başka bir güçle bağlantısı olduğu anlamına gelirdi. Kadın, hele ki yalnızsa, hele ki bir erkeğin himayesi altındaysa değilse, çoktan cadıydı zaten. Ne garip… Bir zamanlar bilgi tehlikeliydi. Kadının bilgisi, özellikle doğaya dair bilgisi, korkutucuydu. Doğum yaptırıyorsa, şifalı otlar biliyorsa, ayın döngülerini izliyorsa… Bu bilgi toplumun gözünde düzeni bozan bir şeydi. Çünkü düzen, cehalet üstüne kuruluydu. Erkeklerin düzeniydi o. Erkek, Tanrı’ya yakın olan; kadın ise hep bir şeytana borçlu gibi. O yüzden kadınların gözleri hep suçl...