Ortaçağ'da Kadın Olmak
Masallarda ormanın derinliklerinde yaşayan yaşlı kadınlar vardır. Çocukları kandıran, fırınlarda pişiren, iksirler hazırlayan... Kötü olan hep onlardı. Ama kimse sormaz: Bu kadın neden ormanda yaşıyor? Kim itti onu o karanlığa? Belki de köy meydanında yakılanlardan kaçtı. Belki bir zamanlar köyün ebesiydi, ama bir gün bir çocuğu kurtaramayınca hedef gösterildi. Bir kadının hatası, bir erkeğin hatasından daha büyüktü çünkü. Kadın, ya melek olmalıydı ya şeytan. Ortası yoktu. İnsan olması mümkün değildi. Bugünden bakınca, o cadı denen kadınlar bana çok tanıdık geliyor. Bazen bir sokakta yüksek sesle gülen bir kadında, bazen kendi yolunu çizen yalnız bir yolcuda, bazen annesinin tarif defterinden otları öğrenen genç bir kadında görüyorum onları. İçlerinden biri ben olabilirim. Çünkü hâlâ kadınlar, farklı oldukları için hedef oluyorlar. Düşünmek, sorgulamak, itiraz etmek hâlâ tehdit sayılıyor. Ve tehdit olan şey bastırılıyor. Ama belki de “cadı” kelimesini geri almalıyız. Korkulacak değil, gurur duyulacak bir şeye dönüştürmeliyiz. Çünkü o kadınlar sadece bedensel değil, zihinsel olarak da özgürdüler. Çünkü onlar, öğretilmiş itaatin dışında bir şey denediler. Yanıldılar mı? Belki. Ama yaşadılar. Ve toplumun onları yakmaya çalıştığı ateş, şimdi içimizde bir kıvılcım olarak yanmaya devam ediyor. Belki biz de kendi küçük ormanlarımızı kurarız bir gün. Şehirlere, sokaklara, evlerimize… Belki yeniden doğanın döngüsüne kulak veririz. Belki bu kez kadınlar susmaz; çünkü artık yakılacak odunlar değil, yakılacak kalıplar var. Ve biz o kalıpları tutuşturacak cesarete sahibiz. Çünkü içimizde bir yerlerde, çoktan cadı ilan edilmiş kadınların sesi yankılanıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder